Aslında insanoğlu
ilk karalamalarını 2 yaş civarında yapar. Oyun
hamuru ve çamurla oynama yoluyla üç boyutlu sanatla
tanışmanın temelleri de bu dönemde atılır. Bunu
çevrede görülenlerin resmedilmeye çalışıldığı
şematik dönemler, başkaldırı ve mantık devresi
izler. Okulöncesi dönemde çocuk büyük bir hayal
gücüne sahip olduğu için, zengin ve gerçeküstü renk
kullanımı görülür.
Sonrasında özellikle ülkemizde yaratıcılığın
nispeten köreldiği ve resimden, genel olarak
sanattan uzaklaşıldığı görülür. Akademik başarı
endeksli eğitim sistemi ile siyah- beyaz, hırslı
çocuklar yetiştirme telaşı ile, çevremizde bahar
çiçeği açmış bir ağacı bile görmez olur gözlerimiz..
Oysa günlük hayatın anlamsızlaştığı noktada sanatın
anlamı ortaya çıkar. Sanat güzelliğin sonsuz
arayışıdır, amacı ilahi güzelliğe ulaşmaktır. Resim,
heykel, şiir, edebiyatla hedeflenen hep budur.
Atalarımız, yüzyıllar öncesinden günümüze mimaride,
çinide, minyatürde, hat sanatında, ebruda, halıda,
kilimde hep güzeli araya gelmişlerdir.
Bugün izlediğimiz bir filmde, dinlediğimiz müzikte,
bir roman, biyografi okurken, bir şiir dizesinde
kaybolurken, bizi uzaklara götüren bir resim, bir
heykelde, evimizin nadide bir köşesinde bulunan
minik bir çeşm-i bülbülde hayatımızın keyif anlarını
inşa etmiyor muyuz? Sadece okur ve izlerken bile
iyiyi ve güzeli seçmeye, hayatımıza anlam katmaya
çalışmıyor muyuz?Bugüne kadar diyelim hayatın
rutininde kayboldunuz? Şimdi, hemen şimdi kendinize
yeni bir dünyanın kapılarını aralamaya ne dersiniz?
Bir çini, bir ebru, karakalem ya da yağlıboya
çalışırken,boyaların arasında kaybolurken, kendinizi
yeniden bulmaya... Var mısınız? Her gün her yerde
izlemekte keyif aldığımız objelere siz şekil vermeye
ne dersiniz? |